İnsanoğlunun düşünceleri her daim zihninde mevcuttur. O düşüncelerini, insanlara aktarabilmek için yazıya dökmek marifettir.
Belki de o marifeti gösterebilmek için fırsat verilmesini beklemektedir.
İçimizde taşıdığımız düşüncelerimizi, hislerimizi yazıya dökmenin anlam ve önemini fark etmeliyiz.
Nasıl bir anlamı derseniz şöyle ifade edebiliriz.
Biriken hislerimizi, aktarmak ihtiyacını hissettiğimiz de karşı taraf anlamlandırıyorsa ya da canı gönülden dinlediğini hissettiriyor ve önemsiyorsa düşüncelerimizin aktarımını, içimizdeki duygularımızın amacına kavuşmuş olup, zihnimizin rahatladığını ve hafiflediğini hissederiz.
Peki ya...anlatmak istediğimizi dışa aktardığımızda, karşı taraf anlamıyorsa ya da seni geçiştirip, önemsemiyorsa o an düşüncelerimiz, dıştan içe tekrar yerleşir bu defa sana rahatsızlık hissi ile birleşir.
O zaman bu durumu nasıl tedavi etmek gerekir?
Bu işin piri olan kâğıdımız ve kalemimiz hemen devreye girip tedavisini gerçekleştirebilmektedir.
Gerçi teknoloji çağında olduğumuz için kâğıt ve kalemin yerine geçen muhteşem fırsatlarıyla teknolojiyi de ele alabiliriz.
Tabii ki, seçim kişiye kalmıştır. Önemli olan zihnimizdeki hislerimizi, yazıya dökebilmemizdir.
‘‘Kendi içine bakmaya cesareti olmayan herkesin yaşamı bulanıktır.’’ Carl Gustav Jung' un bu sözü, bize yerinde mesaj vermektedir. Belki de bu durumda deneyim gerekir artık bir yerden başlamak lazım gelir.
İçimizdeki bulanıklığını arındırıp, zihnimize mutluluk hazzını yaşatmak ve cesaretimizle kendimizi keşfedip yürümemize izin verilmelidir.
Bu yüzden hisler yazıya dökülmeli midir?
Düşüncemizi yazıya dökerken ya da başkasına ifade ederken ‘‘Hangi kavramla anlatayımki söylediklerim yanlış anlaşılmasın‘’ düşüncesiyle kendini kötülemenin derdine düşmek doğru mu ki?
Seni anlayan muhakkak çıkacaktır, anlamayan zaten sende yer almayacaktır. Mevlana’nın deyimiyle “Bizi bilen bilir bilmeyen de kendi gibi bilir."
Seni anlamak istemeyene somut delil de göstersen yine kendi anladığıyla yetinecektir. Yorma o güzel bedenini, o güzel zihnini… İnanmayanın kendi tercihi.
Çoğu kez, etrafımızdakileri toparlamaya çalışırken kendimizi dağıttığımız çok günler olmuştur.
Olacak varsa zaten oluruna varacak, bir gün taşlar yerine oturacak.
İllaki anlaşılayım diye niye çabalarız ki? Gereksiz atılan adımlar anlamsızca yorgunluğa sebep olmuşken…
Bazı sözlerin muhatabı kulaklar değil kalplerdir, duymuyorsa zorlama!
Anlaşılmanın zorlanması sizce kişiye ne katar ki? Tabii… Yormaktan başka…
Bir peygamber bile tebliğ edip, geri çekilmiş, İnanan peygambere yaklaşmış. İnanmayan da ondan uzaklaşmış, hiç kimseyi zorlamamış. Çünkü; emir böyledir, bize peygamber örnektir.
Zihnimiz, bir makine gibi...
Düşüncemizi aktardığımızda iş bitti demek değil ki, her daim üretmek için sürekli varlığını ve gayretini göstermekte, yoksa değerini yitirebilmekte, bu durum ise kendi elimizde.
Son olarak bir konuya da değinilerek bitirelim.
Anlaşılmayan kişilerle tartışmaya girilmemesinin önemini ise; İslam filozoflarından İmam Gazali’nin öğrencilerine verdiği öğüdü akıllara getirmekte ve müthiş bir sözüyle özetlemektedir:
“Bilmediğini bilmeyenlerle girdiğim hiçbir tartışmayı kazanamadım.
Sende sakın öyleleriyle tartışma kazanamazsın!”
İçindeki cevheri keşfedip, kendini kazanmalısın!
Rahat düşünmenin zevkine varmalısın…
Sevgiyle kalın…