Daha önceki yazılarımda Türk eğitim sisteminin bir felsefesinin olmadığını, bu durumun önceki Milli Eğitim Bakanı tarafından da ifade edildiğini yazmıştım. Türk eğitim sisteminin felsefesi yok demek sisteme dâhil edilen insanlarımızın sistemden çıktıktan sonra ne ve nasıl olması beklendiği veya hedeflendiği belli değil demektir. Bu nedenle özellikle sosyal medyada Milli Eğitim Bakanlığının CHP’ye gençlik yetiştirdiği yorumları yapılmaya devam ediyor.
Sahiden bizim eğitim sistemini tamamlayan veya başka bir ifade ile eğitim sisteminin her bir kademesini tamamlayan gençlerimizden beklenenler nelerdir?
Bu gençlerimizden hangi niteliklere, becerilere sahip olması beklenmektedir? Ne tür kişiliğe sahip olması beklenmektedir? Ve hangi değerlerle donatılması beklenmektedir?
Bu konuda beklenenler veya hedeflenenler belirlenmiş değildir. Belirlenmiş olan tek şey var. Her kademe sonunda bir test düzenlemek ve standart testlerle ölçümler yapmak.
Peki, neyi ölçüyorlar? Esas olarak bilgiyi ölçüyorlar ama ne tür bilgiyi? Ders kitaplarında yazılı olan ve öğrencilerden ezberlenmesi gereken bilgiyi ölçüyorlar. Düşünme sonraki iş.
Gençlerimizin kitaplardan aktarılan bilgiyi illa ki okuldan alması da gerekmiyor. Zaten bu tür sınavlardan dolayı bir eğitim ekonomisi sektörü oluşmuş durumda. Yardımcı kitaplar piyasadan hiç çekilmedi. Dershaneler, etüt merkezleri ve benzeri okul dışı sınavlara hazırlık ortamları hiç azalmadı. Tam tersine gittikçe farklı isimler altında arttı.
Bir de koçluk ve mentörlük gibi öğretmenlik dışı öğretim meslekleri türedi ve yaygınlaşıyor.
Velhasıl eğitim adına neler varsa gençlerimizi farklı kademlerde gerçekleştirilen sınavlara hazırlamak için çalışıyorlar. Her şey eğitim için fakat işin ekonomik yanı veya eğitim ekonomisi yanı hiç gündeme getirilmiyor.
Sınavdan sınava koşan bir gençlik var. Okuldan dershaneye veya etüt merkezine koşan bir gençlik var. Bir de okuldan tarlaya veya bahçeye çalışmaya giden bir gençlik de var. Bir de taşımalı eğitim sonucu köydeki veya uzak mahalledeki evinden erken saatlerde çıkan, okulda öğretim saati tamamlanınca tekrar köyüne taşınan, geç saatlerde bile olsa evine ve ailesine kavuşan bir gençlik de var. Kaza yapan servisler ve hayatını kaybeden gençler de var.
Okula devam eden, diğer yardımcı kurumlardan veya kişilerden sınava hazırlık eğitimi alan, vaktinin ve kafasının büyük bir bölümünü sosyal medyada faydalı veya faydasız içerikleri izleyen veya takip eden bir gençlik de var. Günümüz gençliğinin farklı kademelerindeki gençlerimizin serüveni başka kategorilere de ayrılabilir.
Fakat nasıl ele alırsanız alın Milli Eğitim dediğimiz kurum artık millî olmaktan çıkıyor. Küresel bir dünyada, iletişim çağında, internet ve diğer sosyal medya araçlarının her haneye bile girdiği bir dünyada milli olmaktan bahsetmek anlaşılmaz veya gereksiz görülebilir. Ancak meşhur pergel örneğini tekrar hatırlatalım. Pergelin sabiteleri kalmamışsa evrenselleşme veya uluslararasılaşma tek boyutlu gerçekleşiyor demektir.
Milli eğitim demek devlet demektir. Devlet, millete aittir ve milletin değerlerini üstünde taşıyarak milleti bir bütün olarak koruyan ve huzura kavuşturan bir mekanizma veya güçtür. Bir başka ifade ile devlet, milli bilinçtir, milli eğitimdir.
Pergelin sabit ayağını oluşturan milli bilinç ya da milli şuur, milletlerin kendine özgü, ortak duygu ve düşüncelerini ifade etmesini sağlayan temeldir. Bir başka ifade ile milli olmak, milli bilinci içselleştirmeyi gerektirir.
Mevcut eğitim sistemimiz yapmış olduğu sınavlarla duyuşsal alanı ihmal ediyor ve ağırlıklı olarak bilişsel alana odaklanıyor. Neticede bilgili olsa da milli bilinçten yoksun veya milli bilinci önemsemeyen bir gençlik ortaya çıkıyor. Bu durumda ise gençliğimizin kendisine, milletine, kültürüne, geleneklerine, dini ve milli değerlerine karşı tutumları gün geçtikçe milli olmaktan uzaklaşıyor.
Bir de sosyal medyada güya dinimizi temsil ettiği algısı yayan sosyal medya misyonerlerinin gençliğimizin bilişsel ve zihinsel işleyişine ters açıklamaları veya eylemleri devreye girince millilik içinde yer alan bir takım unsurlar da yara alıyor.
Bir de işin içinde FETÖ örneğinde olduğu gibi paralel eğitim veya öğretin ortamları devreye girerse, onlar da kendi kafalarında tasarımladıkları modele uygun bir gençlik yetiştirme çabası gösterirse ne olur? Günümüzde Süleymancı denilen grubun Kurs adını verdikleri mekânlarda kalmak zorunda kalan gençlerimiz için tasarımlanan ve uygulanan program mı milli bilinç oluşturma hedefli?
Sonuçta eğitim sisteminin her kademesinde bir şekilde ölçüm yapılan ve bu nedenle ana hedefi yapılacak olan sınavlara hazır olmak olarak kabul eden bir gençlik var. Bu koşuşturmaca içinde gerginlik, stres, depresyon gibi rahatsızlıklarla ruh sağlığı da bozulma riski taşıyan bir gençlik var.
Felsefesi olmayan bir eğitim sistemi içine dahil edilen, sınavlara hazırlanarak eğitim sürecini tamamlayan, çocukluğunu, gençliğini gerektiği gibi yaşayamayan bir gençlikten ne beklenir?
Sonra da tutarsınız, akran zorbalığı, uyuşturucu bağımlılığı, internet bağımlılığı gibi bozulma belirtilerinden gençliği nasıl kurtaralım diye hayıflanmaya başlarsınız.
Gençlerimizin eğitimini bütüncül bir yaklaşımla ciddiye almaz isek gün geçtikçe milli olmaktan uzaklaşan bir gençliği görmememiz için bir neden yoktur.
Milli Eğitim Bakanlığının CHP’li gençler yetiştirdiğini dile getirenler işi parti boyutunda küçük bir sorun olarak görüyorlar. Sorun mevcut Eğitim sistemi ile gençlerimizin ne kazandıklarından çok ne kaybettikleri ile ilgili.
Böyle giderse küreselleşme projesine uygun olan milliyetsiz, cinsiyetsiz ve dinsiz bir gençlik hedefi gerçekleşecek gibi.
Milli bilinç ve milli değerler! Elveda!

