Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Seher  TAHSİN
Köşe Yazarı
Seher TAHSİN
 

İnsanı Mutlu Edemeyen Dünya

Hep isteriz hem de çok... Acaba mutlu olmak için mi yoksa desinler diye mi? Ya da hayallerimizi gerçekleştirmek için mi isteriz. İstek nedenlerini çoğaltabiliriz onda sıkıntı yok. Asıl sıkıntı istediklerimize ulaştığımızda ya da ulaşamadığımızda hayatımıza nasıl ayar vermede.  Var olan durumda mutlu olmanın yolunu bulmada. Sanki var olan bir daha var olsun asla var olan yok olmasındır gayretimiz. Peki yok olmadan önce kıymet biliyor muyuz? Sanırım bilmiyoruz mesela sağlık, sağlığın yerindeyken sağlıklı olmanın ne denli kıymetini sağlığımızı kaybedince anlıyoruz. Farkında olmadan akıp giden gençlik yok olduğunda gençliğin kıymetini anlaya bilmek gibi … Neden ki?  İllaki  var olanı kaybedince mi anlamalıyız?  İş ki varken anlamak yokken zaten anlıyoruz ki … Kim bilir belki de yok oluş  kıymeti fark ettiriyor . Canım Kahramanmaraşım!  Adını asrın felaketi ile adlandırdığımız depremle düzleşti çok acı...Sadece düzleşen   binalar  değil  hayaller ,aileler,akrabalar, dostluklar ve komşuluklar.... Nasıl da bir anda bitiverdi  hiçbir  şey yaşanmamış gibi... Her şeyin ilacı zaman diyenler  bu ilaç  tedavi edebilir mi ki? Deprem yaşanmadan önce var olan evlerde özenle seçilmiş eşyalarla doluydu, belki de hınca hınç gerekli gereksiz eşyalarla … Ama; yine de hiçbir şeyimiz yokmuşçasına şikayetçiydik. Kim bilir ne kadar da takmışızdır salondaki perdenin halıya uygun olmadığına, verilen siparişin geç geldiğine sinirlenmişizdir.  Evde yaşanan kardeş kavgasının, eşler arasındaki çekişmelerinin bile kıymetli olduğunu fark edememişiz, mutfak tezgâhında birikmiş, yıkanmasını bekleyen bulaşıkların kıymetini bile bilememek… Aslında her şey ne kadar da anlamlıymış. İnsanın kendine ait bir sandalyesinin, bir çatalın, bir çorabın ne kadar kıymetli olduğunu bile fark edemezdik… Tabii, bu asrın depremini yaşamadan önce...   Pire kadar sorunu Erciyes dağı kadar büyütmüşüz, şimdi ise yaşanılan acının ağırlığının tarifini bile yapamıyoruz. Şimdi herkes susmuş herkes küsmüş gibi… İşte asıl bahsettiğim durum; meğer dünyada insanı mutlu edebilmek için her şey mevcutmuş. O sıcacık yuvamız bizim en büyük mutluluğumuzmuş.  Tabii  mutlu olmak  ne olduğunu  bilebilirsek, ya  bilemezsek dünya ne etsin… Keşke demeden önce var olanla mutlu ol, yoksa hep keşkelerle dolar dünyan… Sözün özünü Ömer Hayyam'ın sözleriyle bitirelim: “Varsa sana yetecek kadar yiyeceğin, Birde başını sokacak kadar evin  İnsanoğluna kulluk etmiyorsan, Sevin be iki gözüm zaten cennettesin” Vesselam…
Ekleme Tarihi: 21 Ekim 2024 - Pazartesi
Seher  TAHSİN

İnsanı Mutlu Edemeyen Dünya

Hep isteriz hem de çok...

Acaba mutlu olmak için mi yoksa desinler diye mi? Ya da hayallerimizi gerçekleştirmek için mi isteriz.

İstek nedenlerini çoğaltabiliriz onda sıkıntı yok.

Asıl sıkıntı istediklerimize ulaştığımızda ya da ulaşamadığımızda hayatımıza nasıl ayar vermede. 

Var olan durumda mutlu olmanın yolunu bulmada.

Sanki var olan bir daha var olsun asla var olan yok olmasındır gayretimiz.

Peki yok olmadan önce kıymet biliyor muyuz?

Sanırım bilmiyoruz mesela sağlık, sağlığın yerindeyken sağlıklı olmanın ne denli kıymetini sağlığımızı kaybedince anlıyoruz.

Farkında olmadan akıp giden gençlik yok olduğunda gençliğin kıymetini anlaya bilmek gibi …

Neden ki? 

İllaki  var olanı kaybedince mi anlamalıyız? 

İş ki varken anlamak yokken zaten anlıyoruz ki …

Kim bilir belki de yok oluş  kıymeti fark ettiriyor .

Canım Kahramanmaraşım! 

Adını asrın felaketi ile adlandırdığımız depremle düzleşti çok acı...Sadece düzleşen   binalar  değil  hayaller ,aileler,akrabalar,

dostluklar ve komşuluklar.... Nasıl da bir anda bitiverdi  hiçbir  şey yaşanmamış gibi...

Her şeyin ilacı zaman diyenler  bu ilaç  tedavi edebilir mi ki?

Deprem yaşanmadan önce var olan evlerde özenle seçilmiş eşyalarla doluydu, belki de hınca hınç gerekli gereksiz eşyalarla …

Ama; yine de hiçbir şeyimiz yokmuşçasına şikayetçiydik.

Kim bilir ne kadar da takmışızdır salondaki perdenin halıya uygun olmadığına, verilen siparişin geç geldiğine sinirlenmişizdir. 

Evde yaşanan kardeş kavgasının, eşler arasındaki çekişmelerinin bile kıymetli olduğunu fark edememişiz, mutfak tezgâhında birikmiş, yıkanmasını bekleyen bulaşıkların kıymetini bile bilememek…

Aslında her şey ne kadar da anlamlıymış.

İnsanın kendine ait bir sandalyesinin, bir çatalın, bir çorabın ne kadar kıymetli olduğunu bile fark edemezdik… Tabii, bu asrın depremini yaşamadan önce...  

Pire kadar sorunu Erciyes dağı kadar büyütmüşüz, şimdi ise yaşanılan acının ağırlığının tarifini bile yapamıyoruz.

Şimdi herkes susmuş herkes küsmüş gibi…

İşte asıl bahsettiğim durum; meğer dünyada insanı mutlu edebilmek için her şey mevcutmuş.

O sıcacık yuvamız bizim en büyük mutluluğumuzmuş. 

Tabii  mutlu olmak  ne olduğunu  bilebilirsek, ya  bilemezsek dünya ne etsin…

Keşke demeden önce var olanla mutlu ol, yoksa hep keşkelerle dolar dünyan…

Sözün özünü Ömer Hayyam'ın sözleriyle bitirelim:

“Varsa sana yetecek kadar yiyeceğin,

Birde başını sokacak kadar evin 

İnsanoğluna kulluk etmiyorsan,

Sevin be iki gözüm zaten cennettesin”

Vesselam…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve torostimes.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.