Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Akay ERDEMLİ
Köşe Yazarı
Akay ERDEMLİ
 

Felsefesiz Eğitim Sistemi

Her milletin eğitim sisteminin temelinde o millete özgü bir felsefe vardır. Burada pür felsefeden bahsetmiyoruz. Eğitim sistemine dahil olan bireylerden beklenen ne? Nasıl bir insan veya çıktı isteniyor? Uzun vadeli hedefler neler? Sisteme dahil olan bireylere ne öğretilecek? Bu öğretilecek olanlar niçin öğretilecek? Öğretilecek olanları öğrenen bireyler hangi özelliklere, niteliklere veya becerilere sahip olacaklar? Bu soruların cevapları Milli Eğitim Temel Kanunda var diyorsanız 24/6/1973 tarihli 1379 sayılı kanundan bahsediyorsunuzdur. Yarım asırdan fazla bir süredir yürürlükte olan bir kanun bu. Bazı değişiklikler olsa bile Temel Kanun bu. Eğitimin felsefi temellerini ve önemini aslında Efe Akademi yayınları arasında çıkan Eğitimin Felsefi Temelleri adlı kitabımda ele almıştım. Bu kitabın Önsöz'ünde sade bir dille ele alınan bölüme burada yer verilmiştir. ... İlkokula başladığım gün okul bahçesinden okul binasına baktım ve kendi kendime niçin orada bulunduğumu sordum. Bana söylenen neden okuma ve yazma öğreneceğim idi. Gözüm uzun boylu esmer bir adama ilişti. Bir elinde sigarası vardı ve derin derin çekiyordu dumanı içine. Diğer elinde de kısa bir sopa vardı. Okuma ve yazma öğrenmem için gerekli olan hiçbir şey yoktu öğretmende. Tekrar sordum kendi kendime: Ben buraya niçin geldim? Bir süre sonra okuma ve yazmayı öğrendim. Artık okuyabiliyordum ve yazabiliyordum. Ama bu defa soru değişti. Okuma ve yazma bilmek bana ne kazandıracak? Faydası ne olacak? Kime faydası olacak? Bir sonraki aşamada, dersler ve ders kitapları vardı önümde: Türkçe, Matematik, Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler vs. Okuma becerisinin bu ders kitaplarını okuyabilmem için gerekli olduğunu anladım. Fakat başka bir soru çıktı ortaya. Niçin be dersler? Kim belirledi bu dersleri? Neye göre kondu bu dersler? Bana neden sorulmadı? Kendimi içinde bulduğum eğitimin felsefesini anlamak için bu soruları sorduğumu bilmiyordum. İlkokul bitince ne olacağını merak ediyordum. Aslında aldığım eğitimin felsefesini soruyordum ama bunun bir felsefe olduğunu yıllar sonra öğrendim. Okuma ve yazma becerisini kazanmanın öğrenme anlamına gelmediğini de sonra anladım. Esas olan öğrenme imiş. Eğitim, öğrenmeyi kolaylaştırma veya bilgi, beceri, değer, inanç ve alışkanlıklar kazandırmak için varmış. Eğitim, sadece okuma ve yazma değilmiş. Eğitim, bireyin çevresini kontrol etmesini ve olanaklarını gerçekleştirmesini sağlayan tüm yeteneklerin geliştirilmesi imiş. Eğitim, yeni alışkanlıklar, bilgi ve beceriler edinme, tutum, takdir ve fikirlerin kazanıldığı, davranışların değiştirilmesiyle sonuçlanan zihinsel bir faaliyetmiş. O zaman kafamı meşgul eden temel soru, hala soru olmaya devam etmektedir. İnsanları eğiteceğiz. Fakat sonunda ne olacak? Nasıl bir insan hedefliyoruz? Bu hedefleri kim belirliyor? Bu hedeflere ulaşmak için ne öğrenilmesi gerekir? Tüm ülkelerin eğitim kurumları veya sistemleri acaba nasıl bir insan veya toplum hedefi için kurulmuş ve işlemeye devam ediyor? Bu sorular ve bu sorular için bulabildiğim cevaplar, sonuçta bu kitapta yer alan konuları ve içeriğini oluşturdu. Hayat felsefesi, insan doğası, din, siyasi ideolojiler, sosyoekonomik durum, ortaya çıkan günlük sorunlar, kültürel faktörler, bilgi ve teknolojideki ilerlemeler ile paralel olarak hedeflerin değişiklik göstermesi gerekli görülmektedir. Ferdin günlük yaşamını sürdürebilmesi için ihtiyaç duyulan bilgi ve becerinin sağlanması önemli ve önceliklidir. Bilgiyi üretmek, geliştirmek veya güncellemek için, araştırma yoluyla bilgi genişletilmeli ve derinleştirilmelidir. Öğrenenler çevre ile sağlıklı, amaçlı, üretken, keşfedici ve kontrol edici bir uyum geliştirebilmelidir. Öğrenen, adalet, sağlıklı rekabet, toplumsal uyum gibi değerlerin önemini fark etmeli ve topluma ve onun ihtiyaçlarına karşı bir yükümlülük ve bağlılık duygusuna sahip olmalıdır. Bunun sonucu olarak hem kendini hem de içinde bulunduğu yaşamı ve toplumu anlamlandırabilir, kendi kültürünü özümser ve benimser. Eğitim sistemimizin felsefesi olup olmadığı tartışılması gereken bir konu olarak durmaktadır. Kendi kültürü içinde anlam kökü olan ve filizlenen ve o kültüre sahip millet tarafından kullanılan terimlere aşağılık kompleksi içinde bakarak başka tarlalarda köklenen ve filizlenen başka kültürlerde anlam derinliği olan terimleri kullanmayı tercih eden başka bir ülke olup olmadığını bilmiyorum. Bu, sadece kişisel bir tercih değil, politik bir tercih olarak eğitim aracılığı ile yürürlüğe konulmuş ve psikolojik alt yapısı da oluşturulmuştur. Bu kitapta kullandığım terimler bizim eğitim süreçlerinde çok kullandığımız, toplum yapımızın yanında politik duruşumuzu da belirleyen terimler olmaya devam etmektedir. Eğitim ile ilgili olarak yapılan tartışmalarda veya açıklamalarda kullanımı tercih edilen terimlerin neredeyse hepsi Antik Yunan düşüncesinde köklenen, o kültürde anlam bulan ve Batı Düşünce tarihi içinde önemli yer işgal eden terimlerdir. Eğitim sistemimizin ve diğer kurumlarımızın uzun sürede hedefi muasır medeniyet seviyesine ulaşmak olarak belirlenmiştir. Bu medeniyet yolu da bu anlam dünyasında kökü olan ve orada hayata bakışı belirleyen bu terimlerin kullanıldığı bir düzlemden geçmekte bulunmuştur. Kültürel genimizde kökü olan ve düşünce tarihimizde anlam bulan terimlerin kullanılması ve bu terimlerin bakış açısından hayata bakılması ancak bir üstün insan olma veya üstün medeniyette yer alma psikolojisi ile oluşturulmuştur. Bu nedenle, günlük hayat, toplumsal iletişim, eğitim gibi alanlarda üstünlük vurgusu bu terimlerin kullanımı ile ima edilmiştir. Bu terimlerin kullanımına ek olarak üstün medeniyeti temsil eden ülkelerde bulunmak, orada olup bitenlere şahit olmak, oradaki hayata uyum sağlama çabası göstermek veya orada eğitim alarak oraya ait düşünce dünyasının övgüsünü yapmak bu sürecin bir parçası olmuştur. Son zamanlarda kendi kendini eğitme ve kendi kendine öğrenme eğilimi yaygınlaşmaya başladı. Öğrenmeyi öğrenme hayat boyu devam eden bir süreç olarak kabul edilmektedir. Öğrenme sürecinde öğretmenden çok öğrenenlerin öncü rol üstlenmesi, içsel motivasyonun bir sonucu olarak öğrenmenin gerçekleşmesi beklenmektedir. Artık kabul gören görüşe göre eğitimin amacı ne olursa olsun, içinde bulunduğumuz yüzyılda ve küreselleşen bir dünyada eğitim insanlığın ortak mirasıdır ve herhangi bir ulusun, ırkın veya topluluğun sadece kendine ait olamaz. Bu ortak mirasın oluşumunda insanlık tarihi boyunca tüm eğitimciler, eğitimin gelişmesi için özveriyle çalıştılar. Bu süreçte, insanın varlığı, yapısı ve davranışı üzerine düşünen filozofların ortaya koyduğu ilkeler tüm eğitim etkinliklerinde temel oluşturmaktadır. Davranış ilkeleri, evren ve kendimiz hakkında ne bildiğimiz konusunda kafa yoran düşünürlerin fikirlerini temel alarak kendimizi ve içinde bulunduğumuz dünyayı anlamaya çalıştık. Bu süreçte idealizm, realizm, natüralizm, pragmatizm gibi düşünce akımları oluştu. Eğitimin amaçları ve işleyişinin temeli bu felsefelerden birisi veya birkaçından kaynaklanarak oluşturuldu. Mevcut eğitim sistemleri, uygulamaların veya etkinliklerin planlaması ve uygulanmasında bu felsefeler bilerek veya bilmeyerek temel olarak görev yapmaktadır. Planlanan eğitim etkinliği ne olursa olsun bir hedefi olacaksa felsefe dikkate alınmadan etkinlik düzenlenemez. Felsefe ve eğitim, bir ülkenin bireylerinin ve vatandaşlarının kişiliğini geliştirmek ve zenginleştirmek için gerekli olan çok önemli bir bileşen olmuştur. Felsefe, felsefi bakış açıları, değerler, amaçlar ve hedefler açısından eğitimin temelini sunar. Eğitimin felsefi temeli, eğitimin izlemesi gereken bir yönün gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu temel, yönergelerin oluşturulmasında, eğitimin yönlendirilmesi gereken değerlerin belirlenmesinde önemli zemin oluşturmaktadır. Metafizik bilgisi ve etik düşüncesi de sağlayan bu temel, eğitimi temelde iyi olan hedeflere yöneltir ve daha amaçlı hale getirir. Bu nedenle, felsefi temeli olmayan eğitim sürdürülebilir bir eğitim olarak görülmez. Aslında, bir eğitim sistemi felsefi temeli olmadan oluşturulamaz. Ancak, tüm eğitim sistemlerinin açık olarak ifade edilen bir eğitim felsefesi olduğunu söylemek yanlış olur. Açık ifade edilen hedefler aynı zamanda kısa vadede ve uzun vadede hangi özelliklere ve niteliklere sahip bir birey istendiğini de ortaya koymaktadır. Her devletin veya toplumun, bunu açıkça ifade etmesi her zaman mümkün olmayabilir. Felsefe, tüm bilimlerin ve çalışma disiplinlerinin anası olarak bilinmektedir. Bireyin kendini ve çevresini tanımasına, çevreye karşı dikkatli ve duyarlı olmasına yardımcı olur. Eğitim ise değiştirme ve dönüştürme yeteneğiyle felsefeyi destekler. Bir kişinin kendisini, çevresini ve etrafındaki dünyayı tanımasına ve anlamasına yardımcı olur.
Ekleme Tarihi: 15 Kasım 2024 - Cuma
Akay ERDEMLİ

Felsefesiz Eğitim Sistemi

Her milletin eğitim sisteminin temelinde o millete özgü bir felsefe vardır. Burada pür felsefeden bahsetmiyoruz. Eğitim sistemine dahil olan bireylerden beklenen ne? Nasıl bir insan veya çıktı isteniyor? Uzun vadeli hedefler neler? Sisteme dahil olan bireylere ne öğretilecek? Bu öğretilecek olanlar niçin öğretilecek? Öğretilecek olanları öğrenen bireyler hangi özelliklere, niteliklere veya becerilere sahip olacaklar?

Bu soruların cevapları Milli Eğitim Temel Kanunda var diyorsanız 24/6/1973 tarihli 1379 sayılı kanundan bahsediyorsunuzdur. Yarım asırdan fazla bir süredir yürürlükte olan bir kanun bu. Bazı değişiklikler olsa bile Temel Kanun bu. Eğitimin felsefi temellerini ve önemini aslında Efe Akademi yayınları arasında çıkan Eğitimin Felsefi Temelleri adlı kitabımda ele almıştım. Bu kitabın Önsöz'ünde sade bir dille ele alınan bölüme burada yer verilmiştir.

...

İlkokula başladığım gün okul bahçesinden okul binasına baktım ve kendi kendime niçin orada bulunduğumu sordum. Bana söylenen neden okuma ve yazma öğreneceğim idi. Gözüm uzun boylu esmer bir adama ilişti. Bir elinde sigarası vardı ve derin derin çekiyordu dumanı içine. Diğer elinde de kısa bir sopa vardı. Okuma ve yazma öğrenmem için gerekli olan hiçbir şey yoktu öğretmende. Tekrar sordum kendi kendime: Ben buraya niçin geldim? Bir süre sonra okuma ve yazmayı öğrendim. Artık okuyabiliyordum ve yazabiliyordum. Ama bu defa soru değişti. Okuma ve yazma bilmek bana ne kazandıracak? Faydası ne olacak? Kime faydası olacak?

Bir sonraki aşamada, dersler ve ders kitapları vardı önümde: Türkçe, Matematik, Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler vs. Okuma becerisinin bu ders kitaplarını okuyabilmem için gerekli olduğunu anladım. Fakat başka bir soru çıktı ortaya. Niçin be dersler? Kim belirledi bu dersleri? Neye göre kondu bu dersler? Bana neden sorulmadı?

Kendimi içinde bulduğum eğitimin felsefesini anlamak için bu soruları sorduğumu bilmiyordum. İlkokul bitince ne olacağını merak ediyordum. Aslında aldığım eğitimin felsefesini soruyordum ama bunun bir felsefe olduğunu yıllar sonra öğrendim. Okuma ve yazma becerisini kazanmanın öğrenme anlamına gelmediğini de sonra anladım. Esas olan öğrenme imiş. Eğitim, öğrenmeyi kolaylaştırma veya bilgi, beceri, değer, inanç ve alışkanlıklar kazandırmak için varmış. Eğitim, sadece okuma ve yazma değilmiş. Eğitim, bireyin çevresini kontrol etmesini ve olanaklarını gerçekleştirmesini sağlayan tüm yeteneklerin geliştirilmesi imiş. Eğitim, yeni alışkanlıklar, bilgi ve beceriler edinme, tutum, takdir ve fikirlerin kazanıldığı, davranışların değiştirilmesiyle sonuçlanan zihinsel bir faaliyetmiş.

O zaman kafamı meşgul eden temel soru, hala soru olmaya devam etmektedir. İnsanları eğiteceğiz. Fakat sonunda ne olacak? Nasıl bir insan hedefliyoruz? Bu hedefleri kim belirliyor? Bu hedeflere ulaşmak için ne öğrenilmesi gerekir? Tüm ülkelerin eğitim kurumları veya sistemleri acaba nasıl bir insan veya toplum hedefi için kurulmuş ve işlemeye devam ediyor? Bu sorular ve bu sorular için bulabildiğim cevaplar, sonuçta bu kitapta yer alan konuları ve içeriğini oluşturdu.

Hayat felsefesi, insan doğası, din, siyasi ideolojiler, sosyoekonomik durum, ortaya çıkan günlük sorunlar, kültürel faktörler, bilgi ve teknolojideki ilerlemeler ile paralel olarak hedeflerin değişiklik göstermesi gerekli görülmektedir. Ferdin günlük yaşamını sürdürebilmesi için ihtiyaç duyulan bilgi ve becerinin sağlanması önemli ve önceliklidir. Bilgiyi üretmek, geliştirmek veya güncellemek için, araştırma yoluyla bilgi genişletilmeli ve derinleştirilmelidir. Öğrenenler çevre ile sağlıklı, amaçlı, üretken, keşfedici ve kontrol edici bir uyum geliştirebilmelidir. Öğrenen, adalet, sağlıklı rekabet, toplumsal uyum gibi değerlerin önemini fark etmeli ve topluma ve onun ihtiyaçlarına karşı bir yükümlülük ve bağlılık duygusuna sahip olmalıdır. Bunun sonucu olarak hem kendini hem de içinde bulunduğu yaşamı ve toplumu anlamlandırabilir, kendi kültürünü özümser ve benimser.

Eğitim sistemimizin felsefesi olup olmadığı tartışılması gereken bir konu olarak durmaktadır. Kendi kültürü içinde anlam kökü olan ve filizlenen ve o kültüre sahip millet tarafından kullanılan terimlere aşağılık kompleksi içinde bakarak başka tarlalarda köklenen ve filizlenen başka kültürlerde anlam derinliği olan terimleri kullanmayı tercih eden başka bir ülke olup olmadığını bilmiyorum. Bu, sadece kişisel bir tercih değil, politik bir tercih olarak eğitim aracılığı ile yürürlüğe konulmuş ve psikolojik alt yapısı da oluşturulmuştur. Bu kitapta kullandığım terimler bizim eğitim süreçlerinde çok kullandığımız, toplum yapımızın yanında politik duruşumuzu da belirleyen terimler olmaya devam etmektedir. Eğitim ile ilgili olarak yapılan tartışmalarda veya açıklamalarda kullanımı tercih edilen terimlerin neredeyse hepsi Antik Yunan düşüncesinde köklenen, o kültürde anlam bulan ve Batı Düşünce tarihi içinde önemli yer işgal eden terimlerdir. Eğitim sistemimizin ve diğer kurumlarımızın uzun sürede hedefi muasır medeniyet seviyesine ulaşmak olarak belirlenmiştir. Bu medeniyet yolu da bu anlam dünyasında kökü olan ve orada hayata bakışı belirleyen bu terimlerin kullanıldığı bir düzlemden geçmekte bulunmuştur. Kültürel genimizde kökü olan ve düşünce tarihimizde anlam bulan terimlerin kullanılması ve bu terimlerin bakış açısından hayata bakılması ancak bir üstün insan olma veya üstün medeniyette yer alma psikolojisi ile oluşturulmuştur. Bu nedenle, günlük hayat, toplumsal iletişim, eğitim gibi alanlarda üstünlük vurgusu bu terimlerin kullanımı ile ima edilmiştir. Bu terimlerin kullanımına ek olarak üstün medeniyeti temsil eden ülkelerde bulunmak, orada olup bitenlere şahit olmak, oradaki hayata uyum sağlama çabası göstermek veya orada eğitim alarak oraya ait düşünce dünyasının övgüsünü yapmak bu sürecin bir parçası olmuştur.

Son zamanlarda kendi kendini eğitme ve kendi kendine öğrenme eğilimi yaygınlaşmaya başladı. Öğrenmeyi öğrenme hayat boyu devam eden bir süreç olarak kabul edilmektedir. Öğrenme sürecinde öğretmenden çok öğrenenlerin öncü rol üstlenmesi, içsel motivasyonun bir sonucu olarak öğrenmenin gerçekleşmesi beklenmektedir. Artık kabul gören görüşe göre eğitimin amacı ne olursa olsun, içinde bulunduğumuz yüzyılda ve küreselleşen bir dünyada eğitim insanlığın ortak mirasıdır ve herhangi bir ulusun, ırkın veya topluluğun sadece kendine ait olamaz. Bu ortak mirasın oluşumunda insanlık tarihi boyunca tüm eğitimciler, eğitimin gelişmesi için özveriyle çalıştılar. Bu süreçte, insanın varlığı, yapısı ve davranışı üzerine düşünen filozofların ortaya koyduğu ilkeler tüm eğitim etkinliklerinde temel oluşturmaktadır. Davranış ilkeleri, evren ve kendimiz hakkında ne bildiğimiz konusunda kafa yoran düşünürlerin fikirlerini temel alarak kendimizi ve içinde bulunduğumuz dünyayı anlamaya çalıştık. Bu süreçte idealizm, realizm, natüralizm, pragmatizm gibi düşünce akımları oluştu. Eğitimin amaçları ve işleyişinin temeli bu felsefelerden birisi veya birkaçından kaynaklanarak oluşturuldu. Mevcut eğitim sistemleri, uygulamaların veya etkinliklerin planlaması ve uygulanmasında bu felsefeler bilerek veya bilmeyerek temel olarak görev yapmaktadır. Planlanan eğitim etkinliği ne olursa olsun bir hedefi olacaksa felsefe dikkate alınmadan etkinlik düzenlenemez.

Felsefe ve eğitim, bir ülkenin bireylerinin ve vatandaşlarının kişiliğini geliştirmek ve zenginleştirmek için gerekli olan çok önemli bir bileşen olmuştur. Felsefe, felsefi bakış açıları, değerler, amaçlar ve hedefler açısından eğitimin temelini sunar. Eğitimin felsefi temeli, eğitimin izlemesi gereken bir yönün gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu temel, yönergelerin oluşturulmasında, eğitimin yönlendirilmesi gereken değerlerin belirlenmesinde önemli zemin oluşturmaktadır. Metafizik bilgisi ve etik düşüncesi de sağlayan bu temel, eğitimi temelde iyi olan hedeflere yöneltir ve daha amaçlı hale getirir. Bu nedenle, felsefi temeli olmayan eğitim sürdürülebilir bir eğitim olarak görülmez. Aslında, bir eğitim sistemi felsefi temeli olmadan oluşturulamaz. Ancak, tüm eğitim sistemlerinin açık olarak ifade edilen bir eğitim felsefesi olduğunu söylemek yanlış olur. Açık ifade edilen hedefler aynı zamanda kısa vadede ve uzun vadede hangi özelliklere ve niteliklere sahip bir birey istendiğini de ortaya koymaktadır. Her devletin veya toplumun, bunu açıkça ifade etmesi her zaman mümkün olmayabilir.

Felsefe, tüm bilimlerin ve çalışma disiplinlerinin anası olarak bilinmektedir. Bireyin kendini ve çevresini tanımasına, çevreye karşı dikkatli ve duyarlı olmasına yardımcı olur. Eğitim ise değiştirme ve dönüştürme yeteneğiyle felsefeyi destekler. Bir kişinin kendisini, çevresini ve etrafındaki dünyayı tanımasına ve anlamasına yardımcı olur.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve torostimes.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.